Yazar: Tolga Öztürk
2020 yılının Ocak ayında, hepimiz haberlerde Çin’de keşfedilen bir virüsün haberini okuduk. O dönemde bizlere bir film sahnesi gibi gelen bu durum, daha sonra etkisini arttırarak dünyaya yayılmaya başlayınca hepimizin içindeki merak duygusunu bir korku aldı. 11 Mart 2020 günü, sağlık bakanı Fahrettin Koca’nın açıklaması ile ülkemizde ilk Covid-19 vakasının görüldüğünü televizyonlarımızın başında öğrenmiş olduk. O dönemde ülkemizde genel olarak bir eve kapanma dönemi başladı ve hepimizin hayatı belki de bir daha asla pandemiden önce ki gibi olamayacak şekilde değişti. İnsanlardaki korkunun yerini bir panik aldı. Zaman geçtikçe süreç uzadı ve herkes bir çözüm bulunacağını düşünse de herhangi bir gelişme yaşanmıyordu. Çünkü insanlık, ne teknoloji ve tıbbın ne kadar geliştiğini düşünse de, bilim kurgu filmlerinde ki gibi, tanımadığı, tedavisi olmayan bir hastalık ile karşı karşıyaydı. Virüse yakalanmamak dışında elimizde herhangi bir önlem yoktu. Maalesef dünyamız bu acil duruma hazır değildi.
Bu dönemde insanlar evlerinde kendini izole etti. Evden çalışmaya, zorunlu olmadıkça evdençıkmamaya, kalabalık alanlardan uzak durmaya, sosyal yaşantılarını sıfırlamaya başladı. Bütün gün evde zaman geçirerek, akşam olduğunda dünya genelinde ve ülkemizde ki korona virüs tablosunu takip etmek dışında bir aktivite yapılmıyordu. Zaman geçtikçe insanlar evlerini terk etmek zorunda kaldı ve bu durum virüsün yayılmasında büyük bir zor oynadı. Hayatı durdurmak mümkün değildi, herkes çalışmak zorundaydı. Daha sonra virüs hızla yayılarak çok sayıda insana bulaştı ve bu daha korkunç bir duruma vesile oldu. Ülkemizde ki sağlık sistemi de bu duruma hazır değildi. Yoğun bakımlar dolmaya başladı, insanlar tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıp hayatlarını kaybediyorlardı. Bu dönemde bir tıbbi tanıtım temsilcisi olarak sağlık sektöründe başladığım kariyerim, enfeksiyon hastalıkları bölümüne çalışmam ile bana gözlem fırsatı verdi. Hekimlerimize götürdüğümüz ziyaretlerde, yoğun bakımları ve hastaneleri görme şansım olmuştu. Koridorlarda yataklar vardı, hastaların tedavi görmek için yatacağı yataklar yoktu. Bir kişinin yoğun bakım hizmeti alabilmesi için bir hastanın iyileşmesi veya hayatını kaybetmesi gerekiyordu. Bu dönemde çeşitli sağlık kuruluşlarının virüsün tedavisinde kullanılabileceğini önerdiği ve öngördüğü etken maddeler ortaya çıktı. Fakat bu etken maddelerin yan etki profili çok fazlaydı ve hali hazırda rahatsızlığı bulunan kişiler için, bu ağır ilaçlar ciddi anlamda risk teşkil ediyordu. Daha sonra uzun süre bu ilaçlar tartışıldı, hastalığa yakalanan bazı insanlar bu ilaçları kullandı, bazıları bu ilaçları kullanmamayı tercih etti. Ama genel olarak şunu söyleyebiliriz ki; Bu dönemde kişilere tedavi için önerilen bu ilaçlar, toplumda ki sağlık farkındalığını ve akıllı ilaç kullanımını arttırdı. Çünkü herkes aslında bu ilaçlar ile başlayan süreçlerde, kullandıkları bütün ilaçların içeriğini, yan etkilerini, faydalarını ve zararlarını araştırmaya başladı. Daha sonra aşının bulunması ile birlikte pandemi bir nebze rahatladı ve dünya genelinde sağlık sisteminde oluşan kilitlenmeyi sonlandırdı. Bu süreçte yine gözlemlediğim durumlardan birisi de, kronik rahatsızlığı bulunan hastaların mümkün olduğunca hastanelerden uzak durduğu ve raporlarının otomatik uzatılması ile birlikte, sadece eczaneden kullandıkları ilaçları alabildiğiydi. Ancak bu da hastalara ilaç tedavisi verilmesine rağmen, yeterli doktor gözetimi olmaması anlamına geliyordu. Kişilerin kullandığı ilaçların gerçekten işe yarayıp yaramadığı, kişiye faydası olup olmadığı, mevcut rahatsızlığının ilerlememesi için kişiye yardımcı olup olmadığı bir profesyonel tarafından takip edilemiyordu.
Ben daha sonra kariyerime ‘’Force&Brothers’’ ekibine katılarak devam kararı aldım, çünkü bu süreçte insanları Akılcı İlaç Kullanımı’na teşvik etme vizyonuna sahip, gelişime çok açık bir projede, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını belirleyerek, bu ihtiyaçları teknoloji ile birleştirerek gidermeye çalışan anlayışımız sayesinde sağlık sektöründe söz sahibi ve yenilikçi bakış açısına sahip olabilecektik. Ben de mevcut tecrübelerimi en paylaşabileceğim ve verimli bir şekilde yeni fikirler üreterek Kişiselleştirilmiş Tedavi’nin hedeflendiği BAU Gen to Future ailesinin bir ferdi olmaktan dolayı çok mutluyum. Bu süreçte kişilere sunulan genetik testler ile kişilerin ilaç kullanımını kişinin genetiğindeki polimorfizmlere bakılarak hekimini doğru şekilde yönlendirerek, ayrıca kişilere teknolojinin son ürünü olan NFC teknolojisi ile bir fiziksel Genetik Kimlik Kartı oluşturarak insanların hem sağlık farkındalığını arttırmayı, hem de olası bir tedavi sürecinde hastanın en doğru tedaviyi görmesini ve bu süreçte hekimin hastaya en doğru tedaviyi uygulaması konusunda bilimsel veriler sunuyoruz. Özellikle sağlık sektörünün bu kadar zorlandığı ve ilaçlara güvenin azalıp bu kadar sorgulandığı bir dönemde, kişilerin genetik analizleri yapılarak hekimlere doğru dozda doğru ilaç kullanımı için bilimsel veri sunabilmenin ne kadar kıymetli olduğunu gözlemliyoruz. Önümüzde ki zamanlarda da her zaman yeni projeler üreterek sağlık sektörüne her zaman yol gösterip, öncü olmayı hedefliyoruz. Her zaman dinamizmimiz ve bitmeyen enerjimiz ile sağlık sektörüne yeni bir bakış açısı katarak, aslında bir insanın hayatında ki en önemli şey olan varlığı yani sağlığını koruyabilmesi açısından her zaman daha çok çalışacağız. Bu ailenin yeni bir parçası olarak yaptığım işten gurur ve heyecan duyuyorum.