Yazar: Betül Olgun
Dünya nüfusunun yaşlanması ve yaşlılığın öneminin artmasına paralel olarak Birleşmiş Milletler (BM), içinde bulunduğumuz bu dönemi Sağlıklı Yaşlanma On Yılı 2021-2030 (Decade of Healthy Ageing; 2021-2030) olarak ilan etti. Belirlenen bu dönemde hükümetlerin; sivil toplum, özel sektör, medya, uluslararası örgütler, akademi gibi kurumlarla iş birliği yaparak yaşlıların hayatlarının iyileştirilmesi öngörülüyor.
BM Sağlıklı Yaşlanma On Yılı yalnızca yaşlanma konusunda atılacak adımları değil aynı zamanda yaşlılık ve yaş ayrımcılığı konusunda düşünmemizi de istiyor. Bu sebeple Sağlıklı Yaşlanmanın On Yılı için Temel Raporu’nda 4 ana odak nokta belirlenmiş:
4 ana odak noktasından 3. ve 4. madde ile ilişki olan gelişmeler Halk Sağlığı Perspektifinden Yaşlılık isimli yazıda paylaşıldı.
Bu yazının konusu ise 1. maddede belirtilen yaşlılık ve ayrımcılık meselesi. Öncelikle bir sağlık konusu olarak görülen bu konunun ayrımcı tutumları dönüştürmeyi de içerecek şekilde kapsanması iyi bir gelişme. Sağlık konularının yalnızca tıbbi açıdan ele alınarak çözümler üretmesinden farklı olarak yaşlılık meselesinde sosyolojik açıdan da dönüşüm küresel çapta elzem görünüyor.
Ageizm, Türkçede henüz resmi bir çevirisi olmamakla birlikte yaş ayrımcılığı olarak kullanılıyor. Yaş ayrımcılığını çok kısa bir şekilde tanımlamak gerekirse, bir kişi ya da gruba karşı yaşından dolayı yapılan ayrımcılık demek. Gerontolog Robert Butler, 1969 yılında Ageizm/ yaş ayrımcılığı terimini ilk kez yaşlılara yönelik eyleme dönüşebilen bir ideoloji türü olarak tanımladı. Butler, yaş ayrımcılığının hem bireysel (kalıp yargılar, önyargılar) düzeyde, hem de kurumsal (yasal düzenlemeler, medya temsilleri, sosyal yaşamdaki temsiller) düzeyde işlediğini, insanların sadece yaşlarından dolayı istihdamda, sosyal ilişkilerde ve hizmet alımında ayrımcı davranışlara maruz kaldığını vurgulamakta.
Yaşlı ayrımcılığı hakkında düşünürken kalıp yargı ve önyargılarımızı olumlu ve olumsuz tutumlar olarak bir arada ele almakta fayda var. Olumsuz olarak yaşlılık; hastalık, işe yaramazlık, zihinsel fonksiyonları yavaş, izole, sosyal hayattan kopukluk, yoksulluk gibi kavramlarla örtüştürülürken bir yandan da olumlu olarak sevecenlik, bilgelik, güvenirlik gibi kavramları da beraberinde hatırlatmaktadır.
Peki ne oluyor da yaşlı kişilere karşı olumlu ya da olumsuz tutumlar geliştiriyoruz?
İlk olarak literatüre göre yaşlılık hepimizin kafasında çoğunlukla bilinçdışı olarak ölümle ilişkilendiriliyor. Yaşlı insanların özellikle hasta, yardıma muhtaç halde olanların, ölüme yakın olması bize yaşam döngümüzün dışında tutma meylimizin olduğu ölümü hatırlatıyor. Ölüme, hasta ve muhtaç olmaya duyduğumuz bu korku ise günlük hayatta kendini yaş ayrımcılığı ile dışa vuruyor.
İkinci olarak başta medya olmak üzere bilgi aldığımız ve algımızı şekillendiren tüm kaynakların gençliğe atfettikleri olumlu imaj yaşlılığa karşı olumsuz tutum geliştirmemize neden oluyor. Gençliğin dinamiklik, üretkenlik, bireysellik gibi kavramlara özdeşleştirilmesi toplumun yaşlılığa yetersizlik, yardıma muhtaçlık, işe yaramazlık gibi kalıp yargılarla yaklaşması ile sonuçlanıyor.
Bir diğer neden ise ekonomik sebepler olarak belirtilebilir. Toplumda iş hayatının dışında kalan iki grup öne çıkmakta; çocuklar ve yaşlılar. Çocuklar geleceğin teminatı olarak görülmekte ve onlara yapılan yatırımlar karşılık bulacak şekilde düşünülmekte iken yaşlıların ihtiyaçlarının karşılanması yük olarak görülmekte.
Yaşa dayalı önyargı birçok toplumda oldukça yaygın ve içselleştirilmiş halde. Yabancı dillerde de karşılıkları bulunan ‘Yaş yetmiş, iş bitmiş’, ‘Ağaç yaşken eğilir’, ‘Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur’, ‘Ununu elemiş, eleğini asmış’, ‘Elin ermez, gücün yetmez’, Ak saçlarından utan’ gibi atasözü ve deyimler toplumda yaşlılara olan bakış açısını açıklamakta.
Toplumsal yaşamda, aile hayatında, çalışma hayatında, sağlık sisteminde kısacası hayatın tüm alanlarında yaşlılara olan bu tutumlar yaşlıların ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Çalışmalar, yaşlıların yüzde 85’inin sağlık bakımına erişimlerinin engellendiğini ve bu yüzden yaşlıların yüzde 95’inde, zaman içinde özellikle depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıkların çıktığını ortaya koymakta. Yale Üniversitesi’nden Toplum Sağlığı ve Psikoloji bölümü öğretim üyesi Becca Levy yaşlılık ile ilgili olumsuz yargıların yarattığı stresin beyinde patolojik değişimlere neden olduğuna dair bulgulara ulaştıklarını açıklamıştı. Halbuki uzmanlar yaşlıların olumsuz yargılar ile anılmadığı takdirde, endişe, umutsuzluk ve intihara eğilimli davranışlardan uzaklaştıklarını iddia ediyorlar.
Yaş ayrımcılığı, Koronavirüs salgını ile birlikte küresel çapta hem daha görünür oldu hem de derinleşti. Bu çift taraflı gidişin en büyük sebebi yaşlılık ve sağlık arasındaki ilişkinin çok güçlü olması. Salgının; toplum sağlığı, ülkelerin sağlık politikaları, nüfusları ve ekonomik gelişmişlikleri ile olan ilişkisi çok değişken olsa da yaşlı kişilere yönelik uygulanan politikalar benzerlik gösterdi. Sınırlı sayıda olan yoğun bakım ünitelerinde gençlere öncelik verilmesi bir başka deyişle yaşlı kişilerin gözden çıkarılması yaşam ve sağlık hakkının ihlaline yol açarken, 65 yaş ve üstü kişilere toplumun diğer kesimlerden farklı şekilde uygulanan karantina şartları yaşlılar hakkında topluma yerleşik olan algıların daha da güçlenmesine yol açtı. Bu durumun kuşaklararası ilişkilere kalıcı hasar verip vermeyeceği ise merak konusu.
Yaş ayrımcılığının önüne geçilmesinde mevcut koşullar içinde sosyal bütünleşmesinin sağlanması, yaşlıların çeşitli modellerle istihdama devam etmesi, bilgi ve deneyim paylaşımlarına alan açan kuşaklararası aktarım modelleri geliştirilmesi, sağlık ve sosyal hizmetlerin kapsayıcılığının artırılması, yaş ayrımcılığına yönelik toplumsal farkındalığın artırılması gibi müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bir yandan küresel gelişmelerle yaş ayrımcılığı derinleşirken bir yandan da bu ayrımcılığının bir ayrımcılık türü olarak tanınması, kişilerin ve toplumların gündeminde olması ve önüne geçilmesi için hükümetler ve uluslararası örgütler tarafından aksiyonlar alınması umut verici.
1970’li yıllardan bu yana yaş ayrımcılığı konusunda olan tüm olumlu ve olumsuz gelişmeler devam ederken 2019 yılında yeni bir yaşlılık tanımı gündeme geldi. UNESCO tarafından olduğu belirtilen ancak UNESCO tarafından doğrulanmayan tanıma göre “Bir insan yeni şeyler öğrenmiyorsa, artık şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa, merak etmiyor ve keşfetmiyorsa yaşlıdır” deniyor. Tanımın resmi kurumlarca yapılıp yapılmadığı tartışması bir yana bu tanım yaşlılık skalasında öz-değerlendirmemizi yapmamız için hepimizi zorluyor.
Global report on ageism
World Health Organization, Geneva, 2021
https://www.who.int/publications/i/item/9789240016866
Erişim: 17.10.2021
Modern Toplumda Yaş ve Yaşlı Ayrımcılığı
Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Derneği
ISSN: 2602-3393
Yaşçılık Virüsü
BİA Haber Merkezi, 7 Nisan 2020
https://m.bianet.org/bianet/yasam/222573-yascilik-virusu
Erişim: 21.11.2021