Yazar: Gökhan Dinç
Yeni normalimiz, zorluklar içerisinden doğdu ve beraberinde şirketler için büyük dönüşümleri hızlandırdı. Pandemi sonrasındaki toparlanma sürecinde, şirketlerin rekabet gücü potansiyelinde ‘çalışan faktörü’ her zamankinden daha önemli bir hal alıyor. Dijitalleşme ve yetenek geliştirme alanlarına yatırım yapmak büyük fırsatları da beraberinde getirecek. K’nın rekabette oyun değiştirici gücü, bizlere yeni hikayeler sunmaya hazırlanıyor.
Yüz yüze çalışmanın bir ‘iş güvenliği sorunu’na dönüştüğü pandemi döneminde, işlerin ofiste ve sahada devamlılığını sağlamak için teknolojiye her zamankinden fazla ihtiyaç duyduk. Dünya Ekonomi Forumu’nun 2018 ve 2020 yıllarında şirketlerle gerçekleştirdiği ‘İşlerin Geleceği’ anket sonuçlarına göre 2025 yılına kadar işlerimize adapte edilecek teknolojilerle ilgili önceliklendirmemiz gereken 5 alan bulunuyor:
Diğer bir deyişle iş hayatımız içerisinde orta vadede beklenen ve ‘süreç’ olarak tanımlanan teknolojik gelişmeler, pandemi ile beraber şirketlerin işlerini daha sağlıklı şekilde sürdürebilmeleri için uyum sağlamak zorunda kaldığı bir ‘gerçekliğe’ dönüştü. Aynı zamanda şirketler, dijital dönüşüm planlarını öne çektiler ve çalışanlarının yeteneklerini yeni normale daha uyumlu hale getirmek için çalışmalara başladılar.
Pandemi sonrasında yetenek geliştirme ihtiyacında yaşanan kırılma ve mevcut durum ile ideal olan arasında açılan makas, ik ve eğitimden sorumlu yöneticilere daha çok iş düşeceğini bizlere gösteriyor.
Aynı araştırmanın işlerin Covid-19’a cevap niteliğinde adaptasyonu bölümünde ise çalışanlar; iş süreçlerinin video konferans ve teknolojik araçlar eliyle dijitalleşmesi, uzaktan çalışma imkanlarının artırılması, görevlerin otomasyonu, yeni beceriler geliştirme (up-skilling) ve mevcut becerilerin tazelenmesi (re-skilling) konusundaki eğitimlerin dijitalleşmesi, up-skilling, re-skilling programlarının hızlandırılması konularını ilk beşe koymuş durumdalar. Elbette sektörlerin ve uzmanlıkların pandemi sonrasında hayatımıza daha çok giren evden çalışma veya hibrit modellere uyum konusundaki yatkınlıkları farklılaşıyor. Dünya Bankası’nın Mayıs 2020’de yayınlanan bir politika araştırma belgesinde; eğitim hizmetleri, finans ve sigortacılık, şirket yönetimleri, danışmanlık, bilimsel ve teknik hizmetler sektörlerinin ev temelli çalışmaya daha uyarlanabilir olduğu tespit edildi. Aynı analizin, çalışanlar ve uzmanlıklar boyutuna bakıldığında daha düşük ücretli işlerin evden çalışmaya daha az uyarlanabilir olduğu görüldü. Bu noktada özellikle hukuk, yönetim, iş ve finansal operasyonlar, eğitim, sanat-yaratıcı endüstriler gibi iş kollarında uzmanlıklar evden çalışmaya daha yatkın alanlar olarak öne çıkıyor. Dolayısı ile pandemi sonrasında evden çalışma konusunda up-skilling ve re-skilling programları bu iş kolları için daha fazla fayda sağlayacak.
Pandemi döneminde belki de en zor sınavı, insan kaynakları ve eğitimden sorumlu birimler ile yöneticiler verdi. Çünkü sadece işin devamlılığı için ihtiyaç duyulan teknolojilere organizasyonun uyum sağlamasında değil, aynı zamanda çalışma şekilleri, çalışan beklentileri ve değer yaratma konusunda kökten bir değişim yaşandı. Artık yetenek yönetimi ve beceri geliştirme konusunda süregelen programlardan değil, şirketler arasında adeta bir yarıştan bahsediyoruz. Kurumsal hayatta önceki dönemde bolca atıfta bulunulan çeviklik konusunun önemini şirketler, son 2 yılda adeta yaşayarak gördüler. Pandemi sonrasında yetenek geliştirme ihtiyacında yaşanan kırılma ve mevcut durum ile ideal olan arasında açılan makas, İK ve eğitimden sorumlu yöneticilere daha çok iş düşeceğini bizlere gösteriyor.
Ülkemizdeki İK yöneticileri de günümüzdeki gereksinimlerin farkında. Üstelik artık beceri geliştirme veya mevcut becerilerin tazelenmesi konusu, İK bağlamının ötesinde bir anlam ifade ediyor. Yeni normalimizde şirketlerin kendi iş kollarında rekabet edebilirliği, çalışan devir oranı ve yetenekli çalışanları kendilerine çekebilmesi de şirket İK politikalarının yeni çalışma koşullarına ve yetenek yönetimine uyum gösterebilmeleriyle doğrudan ilgili. Mercer Türkiye tarafından 174 şirketin İK yöneticilerinden alınan yanıtlar ile oluşturulan ‘2021 Yetenek Eğilimleri Raporu’na’ göre Türkiye’de firma çalışanlarının yetenekleri için yatırım önceliklerinin değiştiğini söyleyebiliriz.
Teknolojik gelişmelerin pandemi sonrasında işlerin dönüşümünde hızlandırıcı faktör olduğu bir ortamda beceri geliştirme yarışında firmalar için kaybedecek vakit yok. Gartner’ın araştırmasına göre tek bir iş için ihtiyaç duyulan yetenekler, her yıl ortalama %10 oranında artarken sadece 3 yıl önce ihtiyaç duyulan becerilerin %33’ü artık şirketlerin gündeminde bile değil. Aynı zamanda Covid-19 ile birlikte insanların iş yerindeki rollerinin dramatik şekilde değişmesiyle özellikle teknoloji tarafından ikame edilemeyen alanlarda duygusal zeka, zorluklara direnç ve adaptasyon becerileri, iş birliği ve iletişim gibi yumuşak beceriler de çok kıymetli bir hale geldi. Bu süreçten ekip liderleri de nasibini aldı.
MIT Sloan Management Review ve Cognizant tarafından 20 farklı endüstride, müdür altı seviyeden CEO seviyesine kadar 4 bin 200 çalışanla yapılan bir araştırmada, çalışanların %88’i dijital açıdan bilgili liderlerin kurumsal başarının anahtarı olduğuna inanırken, buna karşılık ankete katılanların yalnızca beşte biri mevcut liderlerinin dijital ekonomide gelişmek için doğru zihniyete sahip olduğunu söyledi. Liderler açısından bir yandan değişen iş gereksinimlerine uyum sağlamak aşılması gereken bir zorlukken, diğer yandan mevcut ekipleri uzaktan yönetmek de ayrı bir iş yükü oluşturuyor. Bu yıl Çin’de yapılan bir araştırmaya dayanan ve Microsoft 365 Başkan Yardımcısı Jared Spataro tarafından kaleme alınan makaleye göre ekiplere sadece uzaktan liderlik etmek için harcanan emek, yöneticilerin çalışma sürelerine haftalık 90 dakika ekliyor. Bu ve benzeri çalışmalar bizlere şirketlerin yetenek geliştirme yarışında ekip liderlerine ve yöneticilerine ayrıca önem vermesi gerektiğini gösteriyor. Öyle ki Financial Times’ın bu ilkbaharda dünya genelinde 363 Chief Learning Officer (CLO) ile yaptığı araştırmada, katılımcıların çeyreğinden fazlası 2021 yılında liderler ve yöneticiler için yapılacak eğitim harcamalarının artırılacağını ifade etmiş durumda…
Küresel salgın, sektörleri ve çalışma hayatımızı etkilediği kadar çalışanların işten ve yeni normale uyumdan beklentilerini de değiştirdi. Özellikle bünyesinde farklı kuşak ve yaş aralığına mensup çalışanlar barındıran şirketlerin, uygulayacağı eğitim programlarının etkili olabilmesi için kuşak farklarını ve çalışanların beklentilerini merkeze almaları önem taşıyor. Artan dijitalleşme ve yeni dijital uygulamalar ile uzaktan çalışmanın iş hayatında temel gereklilik haline gelmesi özellikle X Kuşağı açısından ciddi bir uyum kaygısını beraberinde getiriyor. Değişen koşullara uyumsuzluk sebebiyle işini kaybetme korkusunun yanında bu kişilerin salgına karşı sağlık direncinin görece zayıf olması 1965-80 arası doğumluların, pandemi sonrasında iş hayatında sağlıklı çalışma ortamları konusunda beklentisi en yüksek grup olmasına yol açıyor. Bu sebeple dijital araçların kullanımına yönelik becerilerin yanında sağlık farkındalığı ve sağlıklı davranış geliştirmeye yönelik eğitimler X Kuşağı’nda öne çıkıyor.
’’Yeni normalimizde şirketlerin kendi iş kollarında rekabet edebilirliği, çalışan devir oranı ve yetenekli çalışanları kendilerine çekebilmesi, şirket ik politikalarının yeni çalışma koşullarına ve yetenek yönetimine uyum doğrudan ilgili’’
Y ve Z Kuşağı’nın hem çalışma hayatından hem de eğitimlerden beklentileri biraz daha farklılaşıyor. Erns & Young’ın ‘’Çalışma Dünyasının Geleceği: ‘’Covid-19 ve Yeni Normal’’ isimli çalışmasına göre Y ve Z Kuşağı’ndan oluşan öğrenci katılımcıların, iş hayatından temel beklentileri arasında esnek çalışma modeli başta geliyor.
Y Kuşağı’na ait çalışanların %25’i gelecek öğrenme ve yetenek gelişimi planlamalarını büyük ölçüde, %49’u da orta derecede değiştirdiğinin altını çiziyor. Ofislere dönüş konusunda Y ve özellikle Z Kuşağı daha ısrarcı durumda. Aynı çalışmada neden ofiste olmak istedikleri sorulduğunda Y ve Z Kuşağı’nın %76’sı sosyal kalmak, daha iyi çalışma kaynaklarına erişmek ve meslektaşlarıyla iş birliği kurmanın önemini vurguluyor.
İş hayatında artık daha sık görmeye başladığımız Z Kuşağı’na odaklandığımızda karşımızda eğitimden ve iş hayatından beklentisi çok net bir gençlik görüyoruz. Habitat Derneği tarafından düzenli aralıklarla yapılan ‘Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması Raporu-3’e göre gençler hem sadece uzaktan eğitime hem de yalnızca evden çalışmaya sıcak bakmıyor. Z Kuşağı gençlerinin yüzde 69’u iş yerinden çalışmayı tercih ediyor. Esnek çalışma ve yalnızca uzaktan çalışma biçimlerini tercih ettiğini söyleyenlerin oranı ise sırasıyla yüzde 23 ve yüzde 4… Gençlerin yüzde 73’ü yüz yüze eğitimi uzaktan eğitimden daha faydalı gördüğünü belirtiyor. Bu tablonun ortaya çıkışındaki en önemli unsur; gençlerin uzun karantina süreçleri sırasında evden çıkamamaları, iş/okul arkadaşları ile sosyalleşme ihtiyaçlarını gideremiyor olmaları…
Habitat’ın araştırmasına katılan gençlerin yüzde 66’sı aldıkları eğitimden memnun olmadıklarını ifade ediyor. Buna karşılık EY’nin ‘Çalışma Dünyasının Geleceği’ anketinde de öğrencilerin geleceğe yatırım yapmak adına edinmek istedikleri ilk üç yetkinlik ise veri analitiği ve uygulamaları (%39), tasarım odaklı düşünme (%28), bulut teknolojileri (%19) olarak sıralanıyor. Bu talepler aynı zamanda yazımın başında belirttiğim Dünya Ekonomi Forumu’nun işlerin geleceğine ilişkin çalışmalarında öne çıkan teknolojiler ile birebir uyuşuyor. Diğer bir deyişle gençler, iş hayatından ve eğitimden ne istediğini çok iyi biliyor.
Kuşak farklılıklarının ötesinde tüm çalışanların pandemi sonrasında çalışma dünyasından ve eğitimlerden beklentisinin ortak paydası ise zihinsel ve duygusal zindelik konusu… Şirketler, gelecek planlamalarında psikolojik danışmanlık boyutunu göz ardı etmemeli. Avrupa Komisyonu’nun yaklaşık 5 bin çalışanla yaptığı ankette “Sizin için işte sağlık ve güvenliğin en önemli boyutu nedir?” sorusuna %85 ile zindelik ve ruh sağlığı cevabının verilmiş olması da bu süreci destekliyor. Yeni normalimiz zorluklar içerisinden doğdu ve beraberinde şirketler için büyük dönüşümleri hızlandırdı. Pandemi sonrasındaki toparlanma sürecinde şirketlerin rekabet gücü içerisinde çalışan faktörü her zamankinden daha önemli bir hal alıyor.